UMUT HİKAYELERİ
Arzu Karataş
Meme Kanseri
İlk duyduğumda Bodrum’daki hastanedeydim. Mamografi ve MR sonuçları geldiğinde şok oldum. Sonrasında inanmadım. Hatta içten içe inkar ettim. O gece gördüğüm rüyada bile “Kanser değilsin” dediler. Uyandığımda, gerçeklerle yüz yüze geldim ve ağlamaya başladım. Ertesi gün, hayatta ilk defa telefonumu almadan işten çıktım. Uçağa bindim ve İstanbul’a gelene dek ağladım. İstanbul’da biyopsi kararı alındığında kimse bir açıklama yapmasa da, yüzlerinden durumun ciddiyeti anlaşılıyordu. Kendime Boğaz’da bir otelde oda kiraladım ve bütün gece aklımda ölüme ve hayata dair sorularla denize baktım. Ölümü ensenizde hissediyorsunuz ama ne zaman kapınızı çalacağınızı bilmiyorsunuz. O psikolojiden sonra, yaşama dair öncelikleriniz tamamıyla değişiyor. Biyopsi sonucu kötü geldi. Beş yerde tümör vardı ve doktorlar PET çekimi sonrası kemikte bir lezyondan şüphelendiler. Ben daha kanser olduğumu içime sindirememişken, metastaz ihtimali ile yıkıldım diyebilirim. İlaçlarımın dozlarını sormadım. Raporlarıma bakmadım bile. İnternetten hiçbir şey araştırmadım.
Kemiklerde görülen lezyonun sadece deformasyon olduğunu öğrendikten sonra port takıldı. Onkoloğum bana alacağım dozu ve etkilerini anlatırken, aklımdaki tek soru saçlarımın ne zaman döküleceği idi. Bir sağlık çalışanı olarak, bunun bir hasta üzerindeki etkisini biliyordum. Hep en kötü senaryolar vardı aklımda. Ölümü bile bekliyordum. Hastanede bir şeye kızdığımda ya da çok üzüldüğümde, zaman zaman onkoloji katına inerdim. Kanser tedavisi gören kişileri izler ve şikayet etme hakkım olmadığını düşünürdüm. Şimdi aynanın diğer tarafına geçmiştim. Hasta tarafındaydım. Duygusal parametreleri bizzat kendim yaşıyordum. Doktorumun söylediğine göre 14 ile 20 gün arasında saçlarım dökülecekti. İşin içindeydim ama nereden peruk alınır, saç protezi işlemi nasıl uygulanır, hangi vitamin alınır bilmiyordum. 16 kür kemoterapi aldım ve yaklaşık beş ay sürdü. Yeni ilaçlar ve tıptaki gelişme sayesinde bu işlem artık sanıldığı kadar korkutucu değil. Eninde sonunda bu sürecin biteceğine inanmak insana güç veriyor. ilk günden sonraki üç gün içinde; mide yanması, dildeki metalik tat, yemek yiyememek ve yorgunluk gibi yan etkileri olsa da, adım adım tümörlerinizin küçüldüğünü izlemek, hücrelerinize yayılmış o illete karşı bir zafer kazandığınızı hissetmek her şeye değerdi.
Kemoterapilerin öncesini ve sonrasını bir şölene dönüştüren, hastaneye giderken pijamamı bile düşünen, evimi dezenfekte eden, beni yalnız bırakmayan arkadaşlarım olmasa bu kadar güçlü olamazdım. Size ne mutluluk veriyorsa onları yapmaya çalışın ve onkoloğumun bana dediği gibi, duygularınızı bastırmayın, hislerinize izin verin. Bu süreci daha iyi, daha kolay atlatmaya yarar ne varsa onu yapmaya çalışın.
Sema Ergenekon
Meme Kanseri
Aslında ben elime kitle geldiği an iyi bir şey olmadığını hissetmiştim. Ama elbette insan ne olursa olsun konduramıyor. Tanımsız bir endişe duygusuyla geçti ilk muayeneler. Sonra alınan parçanın sonucu geldiğinde artık hastalığımın bir adı oldu. Ama aynı anda idrak ve kabullenme gelmiyor. Şaşkınlık. Biri arasın da "test sonucu yanlışmış, bir hata var" desinler diye bekledim. Ameliyat olup, kitlenin tamamen alındığında bile hala şoke evresindeydim. Hatta kemoterapi alacağım kesinleştiğinde bile hala sadece şaşkındım. Sonra derin bir acı dönemi başladı. Korku. İşte bence en tehlikeli nokta hastanın o andakibakış açısı. “Bunu neden yaşıyorum” öfkesinin kişiyi ele geçirmesi an meselesi. O an bakış açımı değiştirmem gerektiğine karar verdim. Öfkeli değil anlayışlı olmam gerektiğine inandım. Bu anlayıştan kastım şu; Hayatı anlamak. Bu hastalığa neden yakalandığımın sebebini bulmak, bunu değiştirmek. Hayatımda eksik ve aksak giden şeyleri tespit edip, geçmişe ve neler olmuş ve oluyor diye bakmaya başladım. Neleri yanlış, neleri fazla, neleri eksik yaptığımı gördüm. Bir aydınlanma dönemi yaşadım diyelim. Kanser hayatıma ışık tuttu. Görmediğim görmek istemedim ne varsa herşeyi gözümün önüne serdi. Unuttuğum, ihmal ettiğim yorgun Sema'yı görmemi sağladı. İşte o anda öfkeli olup hayata küsmeyi, kızgın olmayı seçmek yerine değişmeyi seçtim. Değiştiniz mi diye sorarsanız hala yolun başındayım. Uzun bir yolum var. ama en azından yola çıktım.
İlk kemoterapi seansımın ikinci haftası bitip de üçüncü haftayı sürerken saçlarım tutam tutam elime geldi. Rüzgara bıraktığımda kopup uçan saç tutamlarım hala gözümün önüne geliyor. Çok hüzünlü bir kare. Sonra açılan saç derinizle yüzleşiyorsunuz. Sonunda kendimi peruk takacağıma kalan saçlarımı kazıtırken buldum. İlk kez o an aynada kendimi saçsız gördüm. Aynada gördüğüm kadın çok üzgündü. Kırgındı. Ama peruk takılınca kendimi daha iyi hissettim. Ara ara sıkılıp çıkardığım oldu. Bazı dönemler hiç takmadım. Çünkü yazdı ve peruk taşımak zor geliyordu. Ama ne zaman bir yere gidecek olsam peruğumu taktım. İnsan böyle durumlarda önce güçlücülük oynamak istiyor. Mesela önce peruk filan istememe hali geliyor. Neyse süreç onu yaşayacağım dedim. Ama sonra gereksiz yere kendimi zorladığımı gördüm. Sonra da canım isterse taktım, istemezse çıkardım. Ama şurası kesin ki peruk süreçteki ruhsal dalgalanmalarımda bana iyi geldi.
Bu hastalık bizi bulduysa bunun bir nedeni var. Çok sevdiğim bir söz var. Gerçekleri görmek acı vericidir. Evet bu çok acılı bir dönem. Ama bundan nasıl çıkacağımız sadece bize bağlı. Ben kanserin kazanılan bir savaş olduğuna değil, bedenin ve ruhun bir çığlığı olduğuna inanıyorum. Bu çığlığı, isyanı dinlemek anlamak gerekiyor. Eğer kulaklarımızı tıkarsak çığlığın şiddeti daha da artacaktır. Ya da biz tam sustu sanırken yeniden başlayacaktır. "Hastalıkların Ruhsal Nedenleri" diye bir kitap var. Bunu okumak ve uygulamak bana çok iyi geldi. Sadece tedavi görenlere değil herkese tavsiye ederim.
Nuray Bozdağ
Lenfoma
Beklenen sonuca ulaştım ve zaferi kazandım. Çok şükür tedavim bitti.
8 kürle bu işi başardım. Şunu anladım ki güzel şeylere ulaşmak sabır ve güç gerektiriyormuş. Bundan sonraki hayatımda herkesin hayat koçu olmak için varım. Bilgim olduğu kadar tecrübelerimle yardımcı olmak isterim. Hiçbir zaman kanser güçlü olmasın, siz güçlü olun. Unutmayın ki kanser sadece adı kötü olan bir illet, yoksa biz ona boynumuzu eğdirmeyiz. Sağlıkla kalın kanser dostlarım.
Seda Cebe
Meme Kanseri
Hayatım boyunca pembe rengi çok sevdim; her yaşadığım olayda pembe düşün pembe olsun derdim ve şimdi ben de pembe kurdeleliyim. Ama pembeyi hala seviyorum, hala seviyorum.
Ben bu hastalıkla ilk 29 yaşımda tanıştım. Oğluma hamile kalmadan önce, yumurtalıkta olan belirtilerle doktora gittim. Memede de ayrıca açık ve bulanık yeşil akıntı vardı. Doktor hiç ciddiye almadı beni, umursamayıp geçer dedi. 1 ay sonra oğluma hamile kaldım. 2. hamileliğimdi ve yumurtalıktaki kitle 9 ay boyunca büyüdü büyüdü 20 cm oldu. 1.250 gr. ağırlığındaydı. Doğumda kitle, yumurtalık ve bebek apandistim alındı. 7 günlük lohusa iken 1. evre olduğunu öğrendik. Tedavim cerrahi olarak kaldı, başka bir şey yapılmadı. Erken evre olduğu için lenflerim de temizdi. Aradan 1.5 yıl geçti, ben 3 ayda bir onkoloğuma ve kadın doğum doktoruma kontrolüme gidiyordum. Bana sürekli meme kanseri riskim olduğunu dikkatli olmamızı söylüyordu doktorlar. Sağ kaburgamda geceleri beni uyandıran bir ağrı olmaya başladı, 1 ay sonra kendimi muayene ettiğimde ise elime sert ve hareketsiz bir kitle geldi. Doktora gittim, ultrasonda her şey ortadaydı. Aslında hemen cerrahi müdahale, biyopsi derken 2. evre meme kanseri olduğumu öğrendim. 1 hafta içinde mastektomi için hazırlıklara başladık. Ameliyat oldum, lenflerim yine temizdi ve bende oluşan kanser türü saldırgan değildi. Tüm sonuçlar benden yanaydı. Onkoloğum kemoterapi vermedi, radyoterapi de almadım, şu an sadece tamoxifen kullanıyorum. Erken evrede yakalamanın şansını yaşıyorum. Peki diyeceksiniz bu kadar genç yaşta, bunca şeye küçüçük çocukların varken nasıl dayandın? Allah’a hep dua ederdim, sonuçlar kötü çıkarsa bile bana güç versin, isyan etmeyeyim diye. Dualarım kabul oldu, inancımı hiç kaybetmedim ve hiç korkmadım ne hastalıktan ne de başka bir şeyden. Hatta ameliyat masasında narkoz verilirken bir gülümseme patlatıp da bayıldım. Her şekilde mutlu olmayı öğretti güzel Allah’ım. Şükürler olsun her şey için, yaşadığım tüm kötü günler için şükürler olsun Rabbim’e. Artık gerçek mutluluğu yaşayabiliyorum, her anımın kıymetini biliyorum. Yaşadıklarım beni hep olumlu yönde değiştirdi. En son olduğum meme kanserini atlatalı 16 ay geçti. Şu an sağlıklıyım, her şey yolunda. 6 yaşında bir kızım, 2.5 yaşında bir oğlum var yanaklarınızdan öperler. Onlar onca yaşadığım şeyi hiç fark etmediler bile. Ben de sanki grip oldum atlatmışım gibi hissediyorum. Biraz geç kalsaydım kemoterapi alacaktım, tedavim uzayacaktı, daha zor olacaktı sınavım. Bütün hanım arkadaşlara diyeceğim tek bir şey var: Kanserden korkmayın, geç kalmaktan korkun. Lütfen kendinizi önemseyin, muayene olmaktan korkmayın, sağlığınızı ve geleceğinizi ihmal etmeyin.
Unutmadan şunu da belirtmek isterim: Ailemde kimse kanser olmadı, ilk kez bende oldu. Brca1, Brca2 genlerime bakıldı; gen mutasyonu da yok. Alkol ve sigara kullanmam, beslenmesi bozuk biri de değilim neden olduğuna doktorlarım da anlam veremediler.
Elif Çinko Sara
Meme Kanseri
2015 yılı, muhteşem yeni yıl kutlaması ile başlamıştı. Yeni umutlar, yeni hayaller ve bebek beklerken tam da 32 yaşında kapımızı çaldı bu hastalık. Nasıl oldu ben bile anlamdım. Duşta elime gelen sertlik, sağ göğsün sol göğsüm büyük olduğumu fark etmemle başladı her şey. 2. annem kavınvalidemin baskısıyla doktora gittim ve çıkan sonuç meme kanseri! En kötüsü sağ göğsün tamamen alınacak olması. “Bittim Allah’ım dedim, olmaz olamaz aldırmam.” Çok da uğraştım aldırmamak için ama bütün gittiğim hocaların alınacak demesi beni bitirmişti. Ameliyata 1 gün kala solda şüphe çıkması ve alınabilir denmesi ile ikinci şoku yaşadım, ölüyorum sandım. 25 Mart’ta büyük bir operasyonla sadece sağ göğsüm alındı. Neyse ki sol temizdi, koltuk altım temizdi. O zaman Rabbim’in verdiği ve aldığı her şeye bunda da bir hayır vardır dedim.
Sonra kemoterapi başladı. Radyoterapiye gerek duymadılar. Çok zordu evet ama hayat çok güzeldi, yaşamak, nefes almak… Muhteşem eşim, bir o kadar kocaman ailem ve yapılan onca güzellikler süprizler... Daha çok erken dedim, ben çok güçlüyüm güçlüyüz dedim. Tüm bu süreçte peruk takmadan işime, gezmelerine devam ederek hayatıma devam ettim ve sonunda da yendim. Şimdi ise umrumda bile değil. Hala sağ göğsüm yok ve hayat çok güzel, yaşamak tarifsiz. Her anımıza şükürler olsun.